Trakonya da Trachinidae ailesindendir. Birinci sırt yüzgecini oluşturan altı sivri dikenle, solungaç kapaklarında bulunan geriye doğru eğik ip incecik dikenler çok zehirlidir. Bu dikenlerin batması çok acı verdiği gibi bazen ateşin yükselmesine de neden olur. Bundan dolayı trakonyaya yabancı balıkçılar ve halk “şeytan balığı” lakabını vermiştir. Hayvan öldükten sonra bile zehirinin etkisi devam eder. Profesyonel balıkçıların nasırlaşmış ellerine pek tesiri olmasa da, oltayla balık tutan amatörler veya derileri hassas olanlar için, bu zehir her zaman tehlikelidir; bu nedenle balık ister canlı ister ölü olsun bu dikenlerden korunmak gerekir. Yine de bu tehlikeden korunmak her zaman mümkün olmayabilir; çünkü bu balığın kumların altında saklanma gibi bir huyu vardır. Plajlarda çıplak ayakla yüzenlere trakonyanın dikenlerinin batması tehlikesi her zaman olasıdır.
Trakonyanın vücudu uzun olup hafifçe basıktır ve sert küçük pullarla kaplıdır. Burnu basık, alt çenesi uzundur. Başın üst kısmında bulunan gözleri çok küçük çengel gibi kapaklarla korunur.
Balıkbilimi kitaplarında, yabancı sularda yaşayan kırk santimetre uzunluğunda trakonyalardan söz edilmekteyse de, Türkiye’de en büyük trakunyaların boyu ancak yirmi beş santimetre kadar olup ağırlıkları yarım kilodur. Birinci sırt yüzgecini takip eden ikinci sırt yüzgeci yirmi sekiz kılçıklı olup makatından kuyruğuna kadar yayılan makat yüzgecinde ise otuz bir kılçık vardır. Kuyruk yüzgeci üçgen biçimindedir. Altı kılçıktan oluşan karın yüzgeçleri boynun altındadır, göğüs yüzgeçleri ise geniş ve normal boyutlardadır. Trakonyanın alt ve üst çenelerinde küçük dişler bulunur.
Sırtında açık san bir fon üzerinde, açık kahverengi noktalardan oluşan eğik, çizgiler vardır. Kamının altı beyaza çalar, birinci sırt yüzgecinin ön kısmı siyah, arka kısmı beyazdır. Solungaç kapaklarının uçlannı siyah lekeler karartır; karın ve göğüs yüzgeçleri beyaz ve makat yüzgeci de biraz sanya çalan beyaz renktedir.
Bu balığın eti lezzetidir. Hiçbir zaman büyük miktarlarda avlanmaz; ancak manyatla, avlanan balıklar arasında ve çoğu zaman uskumrularla birlikte yakalanır.
Trakonya Nisan ayı bitmeden yumurtlar ve sütünü bırakır. Daha sonra haziran ve temmuz aylarında yaşayacağı kıyılara yaklaşır; bu aylarda kamış oltayla bu balığı tutmak mümkün olur.
Genelde zehirli dikenleri kesilip çıkarıldıktan sonra satılır.
Hava serinlemeye başlayınca, trakonya daha derin sulara gider; ancak her zaman dibi kumlu ve çamurlu yerleri tercih eder. Yakalandığını hissettiği zaman dikenlerini sivriltir, solungaç kapaklarını hareket ettirir ve canına kastedeni yaralamak için kavgacı bir tavır takınır. Çok yavaş ölür ve son nefesini vermeden önce ona dokunmaktan kaçınılmalıdır; eğer olta iğnesine takılmışsa, onu iğneden çıkarmadan önce, bir taşla başı ezilmelidir.
Eğer dikeni batmışsa, yaradan mümkün olduğu kadar çok kan akmasını sağlamalı, sonra bir parça terebentin ruhuyla ovuşturmak, sonra pansuman yapmalıdır.
Ancak acı bazen çok fazla olabilir. Biz böyle durumlarda, Türkiye’de balıkçıların bu acıyı dindirmek için kullandıkları bir yöntemi de burada belirtelim; bu yöntem diğer zehirli balıkların neden olduğu yaralar için de geçerlidir. Ateşin üzerine sarı zırnık konulur ve yara, çıkan dumana tutulur; birkaç dakikada acı tamamen geçer. Ancak bu duman sağlığa zararlı olduğundan, yaralı kişiler dumanı solumamaya dikkat etmelidirler.
Trakonya Sinop Körfezi dışında Karadeniz’de bulunmaz. Bu körfezde yılda birkaç tane yakalanır ve Sinoplular bu balığa çarpan derler.