“Eğer gerçekten can salına geçmek zorunda değilseniz, teknenizi asla terk etmeyin” şeklindeki eski öğüdü sık sık duyarsınız.
Can salına geçmek kulağa çok kolay bir şeymiş gibi gelir, ama o işin kolay olduğu tek an suların göreceli olarak durgun olduğu anlardır.
Can salını savunan kişilerin genel olarak, kötü bir fırtınada teknenin yanı başında bir taraftan kendi kendini delmeye uğraşırken, öte taraftan da arızalı bir asansör gibi çılgınca hoplayıp zıplayan, tekneye çarpıp durarak insanları sağa sola savuran o da olmazsa bağını koparıp kış rüzgârlarında uçuşan tohumlar gibi uzaklaşıp giderek her türlü numarasını sergileyen bir can salını hayatlarında hiç görmediklerini pek rahat söyleyebiliriz. Can salı dediğiniz şey, bir an yukardadır, bir an aşağıda, sonra da rüzgâra kapılarak dalgaların üstünde gözden kaybolur gider.
Bununla birlikte yukarıdaki söz ilkesel olarak geçerlidir: “Batacağından kesinlikle ve kesinlikle emin olmadan tekneni terk etme!” Kısmen su almış bir teknenin terk edildikten aylar, hatta yıllar sonra yüzer vaziyette bulunabildiğine sıklıkla rastlıyoruz; oysa o tekneden can salına binmeyi başarmış olanlar asla bulunamıyorlar. Söz ettiğimiz koşullarda bir can salma geçmeye çalışmak teknede kalmaktan çok daha tehlikeli olabilmektedir.
1979’da İngiltere’deki Fastnet Yarışı sırasında on beş hayat kaybedilmiş ve kayıpların çoğu tekneler terk edilirken gerçekleşmişti. Haziran 1994’te, Yeni Zelanda açıklarındaki Kraliçenin Doğum Günü fırtınasında üç denizci öldüğünde aynı şey tekrarlanmış; ölenler yalnızca, teknelerini terk edip can salına geçerek uzaklaşanlar olmuştu.
Maalesef insanlar üzerinde gerekli olmadığı halde tekneyi terk etme baskısı büyük olmaktadır. Özellikle de donanımlı ve iyi durumda olan bir can salınız varsa o dürtüye direnmeniz kolay olmaz.
Bir fırtınayla mücadele sırasında, olası bir direk kırılması veya başka hasar nedeniyle kafaca çökmüş ve sintineleri boşaltacağım diye pompalarla uğraşırken vücutça tükenmiş olabilirsiniz. Kontrolü kaçırmış ve yanlış kararlar almış olmak gibi hisler yaşamanız da çok doğaldır. Hava şartları daha da kötüleşiyor ve korkuyor olabilirsiniz. Mutlaka gürültülerden ürküyorsunuzdur: rüzgârın azgın çığlığı ve bütün varlığıyla gövdeye çarpıp duran suların dehşet verici gümbürtüsü. Buna ek olarak muhtemelen mürettebatınızı tehlikeye sokmaktan dolayı suçluluk da hissetmektesinizdir.
Her şey dayanılmaz durumdadır ve can salı bir çıkış yolu sunmaktadır, onun yumuşak karnında ana rahmindeki gibi kıvrılmaktan başka bir şey istememektesiniz! Can salı size huzur vaat eder:
Kararlar vermek, mürettebata emir vermek yok, çıkan paniği yatıştırmak durumunda olmayacaksınız, tüm bunların yarattığı büyük zihinsel baskıdan kurtulmak.
Sal size bakacaktır. Karar verecek bir şey kalmaz: kavga yok, dolanmış halatlar yok, aşağıda kargaşa yok, yani eksiksiz ve mükemmel teslimiyet. Sadece uzan ve bırak seni uzağa taşısın. Can salının çekiciliği çok kuvvetlidir.
O öyledir ama heç kapakları açık vaziyette olsa bile, fırtınalar yüzünden terk edilmiş teknelerden pek azının battığı da bir gerçektir. Tekneyi çok erken terk etme yönündeki baskıların önceden farkında ve bilincinde olmanın yanı sıra, can salının son sığınak olacağının belirginleşmesine kadar mücadele etmeyi seyre çıkmadan kafanıza koymak sizin için en iyisi olacaktır.