Deniz demirleri, konik bir torba veya paraşüt şeklinde olabilir. Büyüklükleri, bir tekneyi denizde kıpırdamadan tutabilecek kadar olmalıdır. Droglarsa, ancak kıçtan atılıp, tekneyi yavaşlatacak kadar olurlar.
Deniz demiri düşüncesinin arkasındaki fikir, fırtınalarda büyük dalgalara karşı duran bir teknenin kurtulma şansının daha fazla olacağıdır. Yalnız bu şans, göreceli olarak salmaları, dümen topukları ve büyük dümen palaları olmayan düz karinalı tekneler içindir. Yani motorlu tekneler ve çok gövdelilerin birçoğu, deniz demirinin faydasını görürken, tek gövdeli yelkenliler, karinalarının şekli kano gibi değilse deniz demirinden yararlanamazlar.
Deniz demiri, küçük teknelerle dolaşan ünlü gezgin John Voss tarafından Nootka kanosu Tilikum’la 1920’de yaptığı dünya turunda keşfedilmiştir. Tilikum’un karinası tam da deniz demirine uyacak şekilde, düzdü! Başarısıysa, nesiller boyu denizcileri yanıltıp, kendi derin salmalı geleneksel armalı teknelerinin de benzer şekilde baştaki bir deniz demiriyle korunabileceğine inanmalarına yol açmıştır.
Bununla beraber, yelkenliler başta deniz demiri olsun ya da olmasın, fırtınalarda rüzgâr ve dalgalara bordalarını dönmeye eğilimli olurlar. Aslında birçok yelkenli kıçını denizlere vererek yatmak söz konusu olduğunda, direğe bastıran rüzgârla öne eğilen başı dengeleyecek kıçtaki bir deniz demiriyle rahat edecektir. Bu durumda sorun, duran tekneye gelip vurarak, dümen palasını zorlayan, havuzluğu doldurarak, kabine girmeye çalışan büyük dalgalar olur.